17 Ağustos 2011 Çarşamba

İşte tüm mesele o "save" tuşuna basmak!


                                                                                                                                                                                                              17.8.11/Gayrettepe

          Kaybolmuş bir kadındım. Yıllardır nerdeyim bilemiyordum. Hayatın bana getirdikleri ve götürdükleri arasında tenis topuna benzer haldeydim. Bir baltaya sap olabilmek,bir erkeğin kadını olmak,bir babaya kız olmak,bir doktora hasta olmak bile bazı sorumluluk ve yükümlülüklerimden biriydi.

Hayatta hep ama hep olumsuz olmayı bildim ben. Negatifliğimle bir bütün haldeydim. Bir kolumdu bir bacağımdı sanki. Bana bazen tokat atardı hoop fazla eğlenme, fazla gülme sonra çok ağlarsın derdi.

Ben hep olumsuz olmayı bildim. Hayat bana hep olumsuz olmayı öğretti. Gözlerimden yaşlar akmadı. Ben dişimi sıktım hep. Ağlamayacağım dedim. Anasını sattığım hayat bana ne gösterirse ağlamayacağım dedim. Ama böyle yaparken mutlu olmayı unuttum. Kendimce hep zorluklarla hep olumsuzluklarla savaşımda kazanan bendim. Sonra bir farkettim ki ben kaybetmeye başlamışım.

25 Nisan 2011’e kadar. Işten apar topar eşyalarımı elim titreyerek toplarken de susuyordum. Söyleyecek çok şeyim vardı. Ama anlamıştım anlaşılmayacağımı. Ekersin de biçemezsin ya o mantık işte. Işte o gün dedim ki ben ekeceğim biçmesem de olur. O andan itibaren sadece ekecektim sonrası biçmek kim isterse ona kalsın. Adalet aramayacaktım artık. Çünkü 25 nisan günü boşandım ben. 4 ay geçti halen bekarım ve bekarlığımın tadını çıkarıyorum.

Ben, 25 Nisan günü dramalarımdan boşandım. Ve evliliği düşünmüyorum.

Bir dost edindim kendime benim gibi sarı benim gibi sosyal medyacı! Anlaştık sevdik birbirimizi mantık sosyalliğiydi bizimkisi. Aslında ilk başta iki işsiz kadındık boş zamanlarını geçiren sonra baktık aynı kafadayız,devam ettik işsizliğe. Hayatın bize güzel şeyler göstereceğini söyledik.Biraz Pollyanna olduk biraz kendimiz, biraz Heidi salaklığı, biraz Türk kadını saçmalığı vardı kanımızda. Beni geçtiğimiz cuma idare edebilmiş olması bile benim kalbimi kazanmasının bir nedenidir. Çünkü sarhoşken tam tokatlanacak kadın moduna girerim. Allahtan tokata girişmeden ben başka işlere giriştim :)

Bu yola beraber baş koyduk biz. Biraz da cesaret lazım insana. Bugün bana sen yazabiliyorsun otur bakayım deyince daha da bir cesaretlendim ne yalan. Sonra o bana bir yazı okudu açılamayan blogundan ve o zaman aynı diğer zamanlarımız gibi hadi dedik açalım bir blog katılalım kervana dökelim içimizi.

Böyle başladı bu blog. Blog’da ki “o” kalındır ona gore sert okuyun bizimkisini, bildiğiniz blog’lardan değil çünkü. Sertkadınların Blog’u!

30 yaşında 2 kadının dramalarını bırakmasının şerefinedir tüm yazılar. Tekrarlıyorum. 30 yaşında 2 kadının dramalarını bırakmasının şerefinedir tüm yazılar. Şanslıyız.Mutluyuz artık.

Hepimiz biraz biraz sosyal medya ünlüsüyüz. Ben de bu ünlülüğümün tadını çıkarıcam. Yeter hep parka planda kaldığım! (şaka!!! severim ben görünmeyen kahraman olmayı)

Warhol’cum bu günleri görseydi 15 dakika yerine sanırım 15 karakter falan derdi. 15 karakter, 15 yazı bilemem ama gözünü sevdiğim interneti, bir save tuşuyla milyon kişinin ulaşabileceği bir ortam. Tamam gerçeklere gelelim milyon kişi okumaz biliyorum ama ünlü bir düşünürün dediği gibi “dünya kadar mal lover’ım olacağına fındık kadar follower’ım olsun” *

Hadi size merhaba ve elveda sana drama!


zerae

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder