28 Ağustos 2011 Pazar

Ruhuna el fatiha cicim



Ben makyajımı silmeyi hiç sevmem. Eve gelir gelmez yatarım. Erken gelsem de silmem. Niye silicem ya yarın yine yapıcam derim içimden. Bir sürü arkadaşım dövmek istiyor beni bu nedenle biliyorum ama yapamıyorum. Ayrıca bir gün önceden kalmış makyajın çok daha güzel olduğuna inananlardanım. Makyajımı çıkarmam gerek biliyorum ama...

Bir süre once aşık olduğumu zannettim. Tabiki de gereksizin birine. Eşelemekten pek bir haz aldım ben de uzun zaman. Sonra durdum. Baktım. En çok bu huyumu severim ben. Durabilmeyi, olaylara içindeyken dışarıdan bakabilmeyi . Bunu yapana kadar hem kendi burnumdan getiririm hem de karşı tarafın. Yine getirdim. İkimizin burnundan getirdim. Zaten gereksizin biriydi ben de gereksiz hareketler yapıp güzel hayatıma gereksiz bir heyecan getirdim. On küsür yıllık arkadaşım Melis, beni çok iyi tanıdığı için bıraktı beni kendi halime. Ilk başta konuştu da konuştu sonra baktı hiç değişiklik yok o yine en güzelini yaptı. Biliyordu bir gün duracağımı. Artık acil aramalar yapıp onun hakkında bir şeyler anlatmayacağım günlerin geleceğini biliyordu. Zaten ben pek severim gereksizleri o da alıştı duruma. Bünyemiz alıştı gereksizlere. Geçen gün gereksizle karşılaştık bir mekanda kendisiyle selamlaştık 2 çift laf ettik. Ben zaten cevapsız kalan 1 milyonunca mesajımdan sonra kendisine özgürlüğünü vermiştim ama o akşam onu görüp bir kendime bir de ona baktığımda anladım ki zaten değmezmiş.

Ama biz kadınlar anlamıyoruz ilk başta. Pek azimle anlatmaya çalışıyoruz herkese o serserinin aslında hayatımızın aşkı olduğunu. Bize günlerce anlatsalar bile almıyor bu kas kafamız! Olmuyor arkadaşım olmuyor işte. Biz kadınlar en serseri en beş para etmez en bizi süründürecek erkeklere aşık olma konusunda inanılmaz bir başarı kaydediyoruz.

Ben de bir kadınım ve ben de bu konuda gayetttt başarılıyım. Acaba isviçreli bilimadamları bu konuyu neden hiç araştırmıyorlar. Nedennnn??? Çünkü ben çok sıkıldım artık. Saçma sapan adamların saçma sapan egolarının kurbanı olmaya. Çok mu açık yazdım. Gelmişim 30 yaşıma ne yalan söyleyeceğim artık. Bu nedenle bir süredir farklı şekilde düşünmeye çalışıyorum.

Aşkın,sevginin farklı yollarla beni yormasına izin veriyorum. Çünkü kadın olarak değersiz görülmekten sıkıldım. Hayatta bazı şeylere dayanma gücü olan ben bile artık bu erkekler konusunda dayanıksız hale geldim. O nedenle farklı hayaller kurmaya başladım artık. Evlenip,çocuk yapmak yerine, 35 yaşıma geldiğimde hangi yazlık beldeye, ya da yurtdışında nereye yerleşsem diye düşünür oldum. Nasıl daha çok insanın hayatına dokunabilirim diye düşünmeye başladım. 30 yaş sendromu der dediğinizi duyar gibiyim. (Belki de öyle bilemem ilk defa 30 oluyorum. Hem ilk defa hem de son defa.) Ama benim bir çocuğum bir kocam olmadığı için bu hayallerimi gerçekleştirme şansım var o nedenle 30 yaş sendromumun günümüzde biraz daha farklı olduğunu hissediyorum. Eskidenmiş sanırım o evlenip çocuk yapıp bir anda ev kadını olan kadınların yaşadıkları sendrom. Şimdi farklı farklı modelleri var. Teknoloji ile kadınlar da değişti tabi. Bu durumda çelik de değişmiş oluyor ki oralara hiç giremiyeceğim.

Kim ne derse desin benim en çok sevdiğim filmlerden biri Eat Pray Love (ye,dua et,sev) kendimi görüyordum filmin ilk 15 dk’da. Aslında güzel denilebilecek bir hayatın içinde mutsuz olan bir kadın. Ben Liz kadar şanslı değilim tabi bazı konularda. Dünyayı dolaşıp,olanları yazıp,para kazanıp bir de hayatımın aşkıyla tanışmadım ama umutluyum. Bunu yapabilmek bana çok uzak gelmemeye başladı. Her an bir haber verebilirim size. Ben dünyayı gezmeye gidiyorum diye. O zaman benim adıma çok sevinin tamam mı? Çünkü bu benim bir çocuk doğurmaktan* daha çok istediğim bir şey. Dünyayı gezebilmek. Sanırım bir çocuk yapacak kadar hazır hissetmediğim ya da tek başıma o çocuğun sorumluluğunu alamayacağımı düşündüğüm için. Tek başıma evet. Yukarıda okuduklarını anlamadın galiba. Bu saatten sonra benim aşkta pek bir şansım olmayacak belli. Kasmaya gerek yok diye demiştim ben : ) garip gelebilir size. Ama beni çok yakından tanıyanlar bilirler son senelerde başıma gelenleri. O nedenle aşk konusunda umutsuz olmak yerine bu saatten sonra hayat konusunda umutlu olacağım. Zaten blogu neden açtık, dramalardan kurtulduğumuz için. Artık bazı gerçeklerle barıştığım için.



Dramalardan uzaklaştığım için DamDam’ın taktığı ismiyle Bay Darkside’ a elveda ettik çoktan. Zaten değmezmiş ama onun arkadaşı bile söyleyince pek bir anlam kazandı durum.

Dün akşam camda sigara içerken baktım öylece uzaklara, son kez onu düşündüm. Gülümsedim. Makyajımı sildim. Ve huzurla uyudum.

Ruhuna el fatiha cicim.




*Doğurmasam da benimle aynı ismi taşıyan bir manevi kızım var. Kendisi bile bilmiyor ama hatırlatsın diye beni sana, gözleri pek andırmasa da ismimi verdin küçük kızına. http://fizy.com/#s/1vk826


zerae

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Cimbomlu Deli Hala

 
Babam Fenerbahçeli’dir ben ise Galatasaray’lı. Ufakken ben, beni sinirlendirmek için umarım Fenerli bir kocan olur derdi. Hep içimden olmayacak derdim. Olmadı da!

Ben Galatasaray’lıyım. Son 2 senedir biraz formadan düşsem de daha önceleri çatır çatır ilk biri sayardım. Sonra koptuk biraz birbirimizden. Ama onu hiç aldatmadım. Çok severim zira kendisini.

Ben hayaller denizinde yüzen biri değilimdir. Hayallerimi gece uykum gelsin diye kurarım ben. Rüyalarıma girsin belki böylece yaşamış kadar olurum diye.

Liseden beri bir hayalim var. Evlendiğim Galatasaray’lı adamla birlikte her hafta maçlara gitmek. Ne kadar basit değil mi? Evet basit. Ama gerçekleşmedi. Bir kaç arkadaşımın beni sevabına maça götürmesinin dışında ben sevgilimle hiç Galatasaray maçına gidemedim. Aman allahım ne önemli olay dediğinizi duyar gibiyim. Yoooo benim için de çok büyük olay değil. Hatta bunun olacağına o kadar çok inanıyordum ki yıllar sonra bir gün bunu yazacağımı bile düşünmedim. Ama bugün arkadaşım beni ilk defa basket maçına götürdüğü zaman o kadar mutlu oldum ki bunlar geldi aklıma. Kimse benim için bir süpriz yapmamış çok uzun zamandır. Arkadaşım arayıp basket maçına bilet aldığını söylediğinde pek bir hoşuma gitti.

Sonra bana yapılan en güzel süprizi düşündüm. Kimse kırılmasın ama benim için en güzel süprizler abimin yurtdışından söylediği tarihten once gelmesiydi. Kaç kere kapıyı açıp onu karşımda gördüğümde ağlama krizlerine girdim. Şimdi yine aynı evdeyim salonda, kapıya doğru oturuyorum. Sanki kapı çalacak abim gelecek gibi. Ağlamıyorum artık ama halen onu çok özlüyorum. Son zamanlarda daha da çok. Ben abimle de maça gidemedim hiç. 

Eğer bir gün biriyle evlenirsem bir de üstüne çocuk yaparsam tek bir isteğim olacak ikinci çocuk. Küçüğü kız olursa abisini benim kadar çok sevsin isterim. Büyüğü erkek olursa abim gibi olsun isterim. Bizim kadar farklı olup bizim kadar benzesinler isterim.

Şimdi yeni bir hayalim var. Ankara’da benden uzakta büyüyen yeğenimin Galatasaray’lı olması. Çünkü ben ona süpriz biletler alıcam ve onunla Galatasaray maçlarına gideceğiz.

Tabi daha önümüzde çok sene ve Fenerli,Beşiktaşlı kuzen ve dayılar var ama olsun azimliyim ben. En çok sevdiği Hala’sı olucam. Zaten bir tane ama olsun. En çok sevilen en deli,hikayeleri anlatılan Cimbomlu Hala olucam.

                                                                                                                                                      zerae

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Can Yelegi


                                                                                                                                      22.08.2011/Gayrettepe

Geçen gün bir arkadaş grubuyla beraberdim. Yarısından fazlasıyla yeni tanıştım,eğlenceli kişilerdi. Masada yanıma benim gibi sarışın biri oturdu. Rakı sofrası malum bir sure sonra kaynaşıyorsun. Eğlenceli biriydi zaten konuştuk, güldük. 7 kişiydik toplamda 2 çift vardı. Aslında benim alışmadığım bir durum ben genelde yakın kız arkadaşlarım ve onların sevgilileriyle geçirdiğim uzun bir dönemden sonra 2,3 cift bir arada görünce bir sarsıldım. Şaka bir yana güzel denebilecek bir akşamdı. Ben biraz az içmeyi uygun gördüm bir once ki akşam insanı boyutlarda içmediğim için halen biraz sarhoşluk vardı.

Damdam’ın Esas Kadın ve Esas Adam hikayesi varsa benim de var. Sadece benim hikayemdeki Esas Kadın ben değilim hah. Zaten Esas Kadın olmaktan çok zaman once vazgeçtim. Figüran olup bir sürü yerde rol almak sanırım daha çok hoşuma gider oldu.

Neyse hikayeye geri dönmek gerek, benim Esas Kadınım masadaki çiftlerden biri. 30 yaşlarında iyi eğitimli,güzel,komik bir kadın. Yaklaşık 1 sene once aşık oldu. Aşık olunmaması gereken adamlar listesinde üst sıralarda olan Esas Adama. Ama hepimiz biliyoruz ki bu listenin hiç bir anlamı yok. Biz en gereksiz en beş para etmez en bizi sevmeyen adamlara aşık olma konusunda başarılıyız.

O da Esas Adamla birlikte olmaya başladı. Biri izmir’de biri İstanbul’da yaşıyordu. Gidip gelmek her zaman olduğu gibi ilk başta koymuyordu kimseye. Hele de Esas Kadına. Daha sonraları bazı problemler ortaya çıktı. Esas Kadın ne kadar eğitimli olasa bir kadın! Yapmaması gereken ne varsa yapmış bir kadın. Eşelemek. Bir şeyleri sürekli eşeleyip temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önüne koymak. Biz kadınlar ne severiz bunu yapmayı. Ya bir bırak olan olmuş. Sürekli bir şeylerin nedenlerini öğrenicem, merakımı gidericem, acaba beni seviyor mu diye bu hataları yapıyoruz. Gidip en yakın arakadaşınızla konuşun da şu adamların yaptıklarını eşelemeyi bırakın. Allahım ne çok seviyoruz.
Benim Esas Kadın’ım da eşeleyerek ilişkisinde istenmeyen terkedilen kadın olmayı başardı. Ama aşkı bitmedi. Adamın olduğu şehire taşınmaya onunla birlikteyken karar vermişti. Onunla ayrıldığında iş buldu ve artık aynı şehirdeler.

Esas Kadın’ımla cumartesi akşamı gittiğimiz yemekte kendisinin yeni erkek arkadaşı da vardı. Kendisi bir ısınamama problem yaşıyor. Bir nevi Esas Adam’ı kafasından çıkaramadığı için. Biliyorum. Yeni erkek arkadaşı yakışıklı bir yabancı olmasına ragmen bizim Esas Kadın başaramıyor bi türlü gerçekten onun  Esas Kadını olmayı.  Akşamın ilerleyen saatlerinde yemekler yenildi en kokoş yerlere gidildi ve artık bizim leş mekanlarımıza gitme vakti geldi. Ayağımızda topuklulularımızla Taksim’in sokaklarında dolanıp yeni ama bir sürü eski arkadaşla dolu mekanımıza geldik.

Geldik gelmesine de küçük bir problem vardı. Esas Adam’ın orda ne işi vardı?
Esas Kadın ve Esas Adam buluşmuşlardı. Ama ortada yakışıklı yeni sevgili de vardı. Çok mu tanıdık geldi bu hikaye kaç kere yaşadık acaba biz bunları. Çirkin kurbağaya aşık olup güzel prensi kaç kere kaçırdık. Ben kaç kere oluğunu artık saymıyorum zaten duvarımda çentik atacak yer kalmadı.

Mekanın önünde bizim 7 kişilik yemek grubumuz ve Esas Adam. Herkesin gözler oynamaya başladı. Kadın ciddi değildi yeni sevgilisiyle halen Esas Adam’ı seviyordu, göbeğine ragmen. Aşkta göbeğin ne önemi var diyordu Esas Kadın. Yabancı sevgili durumlardan bişi anlamayıp etrafa gülücükler saçıyordu. Sonra  birden benim için durdu zaman.

Esas Kadın ve Esas Adam’ın gözlerini birbirine bakarken gördüğümde. Birbirlerinin gözlerine bakarak konuşuyorlardı. Ne kadar çok özlediklerini, saçını okşamayı, öpmeyi, elele dolaşıp yolda yürümeyi beraber geçirdikleri güzel zamanları. Gözleriyle öpüştüler o akşam. Gözleriyle seviştiler herkesin ortasında. Ben gördüm. Ne çok isterdim Esas Kadın’nın mutlu olmasını. Ama Esas Kadın hep gözleriyle sevecek bundan sonra. Bundan sonra o Esas Kadın hiçbir zaman Esas Adam tarafından aynı şekilde mutlu edilmeyecek. Bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Ben ilişkiler bir kere bitti mi devamının gelmeyeceğine inananlardanım. Bir kere bitmişse bir nedeni vardır ve o neden biz kadınlar tarafından sürekli eşelenir. Biz eşelemezsek bile ne yapar ne eder çevremiz bize eşeletmeyi hatırlatır. Zaten hislerin olmamasından elektiriğin tutmamasından hiççç bahsetmiyorum. Gerek yok. Olmazsa olmaz zorlamamak lazım. Ayıptır.

Çok sevdiğim bir çifti görüyorum sürekli. Karşılaşıyoruz oralarda buralarda. Adamı zaten hep severdim beraber büyüdük sayılır çok yakın olmasakta nerdeyse 10 seneden fazla zamandır tanıyoruz birbirimizi. Kadını ise onlar evlendikten sonra tanıdım. Hatta çok daha sonra. Ama her karşılaştığımızda şunu fark eder oldum. “O” kadın “O” adama mutluluk veriyor. Ne zaman görsem o iki güzel insanı bana hep gülen gözlerle bakıyorlar.

Keşke benim  Esas Kadın’ım ve Esas Adam’ım da onlar kadar mutlu olabilse.  Sevdiğim insanlardan sevdiğim insanlara gelsin bu şarkı.  http://fizy.com/#s/1ai60n

Bir Eskişehir –İstanbul tren seferinde 4.5 saat durmadan bu şarkıyı dinlemiştim. Ne manyakmışım. Ama bir adamın bana kendisini can yeleği olduğumu söylediğinin hayalini kurarak geçirmiştim o saatleri.

Ama Esas Kadın'ım en çok bu şarkıyı seviyor.  http://fizy.com/#s/3e3b28 
Sen de değil mi?

zerae

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Modern kadının vızıltısı



                                                                                                18.08.2011/Gayrettepe

Ay içim şişti bu modern kadının vızıltısından. Aşkı bulan mı var?
Dön bak çevrene kaç kadın var aşık olduğu adamla evlenip mutlu olan. Hadi bir düşün bekliyorum seni burda.

Düşündün mü tatlım? Yok değil mi? Ee o zaman neden hayatının içine ediyorsun. Neden birlikte olduğun aslında hayalini kurduğun beyaz atlı prense en yakın bulduğun adamı değiştirmeye çalışıyorsun. Bakma bana öyle mal gibi. Sana söylüyorum. Bana adam yok deme. Adam yok o ayrı. Ama bir düşün neden yok. Sen kaç adamın ağzına ettin. Kaç adamı canından bezdirdin. Babana çok benzesin ya da babana hiç benzemesin diye. Kaç milyon kere dırdır ettin, mesajına cevap vermedi diye? Seni aramadı diye? PS ile çok oynadı diye? Hadi cevap ver.
Böyle yapa yapa bu adamlar değişti. Adam gibi adam kalmadı. Çünkü bu bir döngü. Senin hayata küstürdüğüne ben aşık oldum , senin aşık olduğunu da zamanında ben üzdüm. Kabul et. Sürekli demiyor musun dünyaa neee  kadarrr küçüüükk. Işte kadınlar biz ettik bu dünyanın içine.

Birini beğenemedik birini sevemedik sürekli birileriyle kıyaslamaktan adamları delirttik. Sonunda ne oldu. Olan oldu. Şimdi 30 yaşlarında bekar eğitimli kadınlar dizlerini dövüyorlar. Annaamm annnamm ben ne ettim diye. Kaç kere terkedildin kadın hayatında kaçını terkettin? Cevabını verince anlarsın ne demek istediğimi. Ve sonunda anlamıyorsan zaten boşver.

Ben anlayan kadınla devam ederim bundan sonrasında. Şimdi canım 30 yaş sendromuna girmiş güzel bayan. Ben demiyorum ki önüne gelen ilk adamla evlen. Sevebileceğine inandığın ilk adamı köreltme demeye çalışıyorum. Onun hayatının içine etmek yerine bir bırak yakasını hayatın tadını çıkar dırdır etmek en kolayı.Bir sürü kadın dırdır ediyor. Sen biraz susmayı bil, sen biraz gülmeyi bil sen biraz aklını kullanmayı bil. Bir mekana gittiğinde bok atmak yerine güzel bir şeyler bulmayı bil. Sen dünyanın boktanlığını, sen hayatın negatifliğiyle o adamı boğarsan o tek taşı nah görürsün. Dünya güzeli olsan dayanamaz o adam sana.

Hayatıma giren tüm kadın arkadaşlarım dırdırlarıyla erkek kaçırma konusunda çok başarılıydılar. Ve her geçen gün bu başarılarına yenisini ekliyorlar. Bense hep terk etme konusunda başarılıydım. Sevgili arkadaşlarım dinlemediler beni. (dinleyenler var onlar hayatlarında gayet mutlulular. Valla. Gerçekten) Ben hep erkek arkadaşların en çok sevdiğiydim. Çünkü ben kadınların değil onların tarafını tuttum. Tutarım çünkü ben bir kadın olarak kendimden bile korkuyorum. Ama en korktuğum ise Aşık Kadınlar.

zerae
                                                  

18 Ağustos 2011 Perşembe

Sevgili Merkür kardes yetti güzelim!


                                                                                                                                   18.8.2011/Maslak

Merkür ve ttnet ortaklığıyla 2 kadın nasıl delirmenin eşiğine gelir adlı komedi ve gerilim adlı bir gün geçirdik. Aslında her şey güzel başlamıştı.(na ran na ran na rannnn) işlerini apar topar halletmeye çalışan Z, ağustos ayının sıcaklığında metroya bile binemeden direk taksiye atladı D’nin evine koştu. Bilgisayarlar açıldı yemekler sipariş edildi hemen koltuklara kurunuldu. Neyse biraz yavaş olsa da internete bağlandık. Şunu şöyle bunu böyle yapalım derken ağır çekimde yavaşladı konuşmalarımız. Çünkü artık internetimiz yoktu. Sanki Superman’nin kriptonu gibi bizim de elimizden alınınca internetimiz bir anda nefes alamaz hale geldik.

Benim bilgisayarımı alıp apar topar D’ye gelmemin nedeni internet sitemizdi. Blog yazmaya karar verdik malum. Ama gözünü sevdiğim Merkür ve ttnet ortaklığı içine etti günümüzün. Akllıyım ya hemen D’ye dönüp arasana canım ttneti halletsinler dedim. Demez olaydım. Ttneti aradıktan sonra yaklaşık kadar 4 saat geçmiştir artık internetimizle birlikte ne enerjimiz ne de keyfimiz kaldı. Bir agresiflik bir mallık ki sormayın.

Ben anlamıyorum bizi. Eskiden internete 146’yı çevirerek bağlanırdık o zaman daha kolaydı. Ilk once ahize kaldırma sesi, düdük sesi ve sonra bli blo bla tin ton sesleriyle numaralara basılması. Sonrasında internetimiz karşımızda mirc ve icq ile  şenlenirdik. Teknoloji ilerledikçe yok IP ayarları yok DNS ayarları yok o kutucuğu seç yok bu özelliği sil. Olmadı modemi tekrar resettle. Teknoloji ilerledikçe bizim için daha zor hale geldi.

Bugün bilgisayarımda D’nin interneti halledeceğim diye o kadar çok değişiklik yaptım ki ayar bazında sanırım eve gidince kendi modemim bilgisayarımı tanımayacak. Merhaba Hakkı Abi hoşgeldin! gel tekrar tanışalım diyecek. (evet doğru duydunuz bilgisayarımın adı Hakkı) şu D’nin evinden çıkmaya korkar haldeyim. Allahım biz bu sosyal medya olayını biraz abarttık mı? Ay bilemedim. Şimdi bir koşu eve gideyim bakayım eğer bağlanamazsam giderim bir wifi bağlantısı olan yere takılırım. Yoksa ne me lazım. Sevgili sosyal medyam bensiz nasıl hayatını sürdürür. Ya da ben onsuz.


zerae

17 Ağustos 2011 Çarşamba

İşte tüm mesele o "save" tuşuna basmak!


                                                                                                                                                                                                              17.8.11/Gayrettepe

          Kaybolmuş bir kadındım. Yıllardır nerdeyim bilemiyordum. Hayatın bana getirdikleri ve götürdükleri arasında tenis topuna benzer haldeydim. Bir baltaya sap olabilmek,bir erkeğin kadını olmak,bir babaya kız olmak,bir doktora hasta olmak bile bazı sorumluluk ve yükümlülüklerimden biriydi.

Hayatta hep ama hep olumsuz olmayı bildim ben. Negatifliğimle bir bütün haldeydim. Bir kolumdu bir bacağımdı sanki. Bana bazen tokat atardı hoop fazla eğlenme, fazla gülme sonra çok ağlarsın derdi.

Ben hep olumsuz olmayı bildim. Hayat bana hep olumsuz olmayı öğretti. Gözlerimden yaşlar akmadı. Ben dişimi sıktım hep. Ağlamayacağım dedim. Anasını sattığım hayat bana ne gösterirse ağlamayacağım dedim. Ama böyle yaparken mutlu olmayı unuttum. Kendimce hep zorluklarla hep olumsuzluklarla savaşımda kazanan bendim. Sonra bir farkettim ki ben kaybetmeye başlamışım.

25 Nisan 2011’e kadar. Işten apar topar eşyalarımı elim titreyerek toplarken de susuyordum. Söyleyecek çok şeyim vardı. Ama anlamıştım anlaşılmayacağımı. Ekersin de biçemezsin ya o mantık işte. Işte o gün dedim ki ben ekeceğim biçmesem de olur. O andan itibaren sadece ekecektim sonrası biçmek kim isterse ona kalsın. Adalet aramayacaktım artık. Çünkü 25 nisan günü boşandım ben. 4 ay geçti halen bekarım ve bekarlığımın tadını çıkarıyorum.

Ben, 25 Nisan günü dramalarımdan boşandım. Ve evliliği düşünmüyorum.

Bir dost edindim kendime benim gibi sarı benim gibi sosyal medyacı! Anlaştık sevdik birbirimizi mantık sosyalliğiydi bizimkisi. Aslında ilk başta iki işsiz kadındık boş zamanlarını geçiren sonra baktık aynı kafadayız,devam ettik işsizliğe. Hayatın bize güzel şeyler göstereceğini söyledik.Biraz Pollyanna olduk biraz kendimiz, biraz Heidi salaklığı, biraz Türk kadını saçmalığı vardı kanımızda. Beni geçtiğimiz cuma idare edebilmiş olması bile benim kalbimi kazanmasının bir nedenidir. Çünkü sarhoşken tam tokatlanacak kadın moduna girerim. Allahtan tokata girişmeden ben başka işlere giriştim :)

Bu yola beraber baş koyduk biz. Biraz da cesaret lazım insana. Bugün bana sen yazabiliyorsun otur bakayım deyince daha da bir cesaretlendim ne yalan. Sonra o bana bir yazı okudu açılamayan blogundan ve o zaman aynı diğer zamanlarımız gibi hadi dedik açalım bir blog katılalım kervana dökelim içimizi.

Böyle başladı bu blog. Blog’da ki “o” kalındır ona gore sert okuyun bizimkisini, bildiğiniz blog’lardan değil çünkü. Sertkadınların Blog’u!

30 yaşında 2 kadının dramalarını bırakmasının şerefinedir tüm yazılar. Tekrarlıyorum. 30 yaşında 2 kadının dramalarını bırakmasının şerefinedir tüm yazılar. Şanslıyız.Mutluyuz artık.

Hepimiz biraz biraz sosyal medya ünlüsüyüz. Ben de bu ünlülüğümün tadını çıkarıcam. Yeter hep parka planda kaldığım! (şaka!!! severim ben görünmeyen kahraman olmayı)

Warhol’cum bu günleri görseydi 15 dakika yerine sanırım 15 karakter falan derdi. 15 karakter, 15 yazı bilemem ama gözünü sevdiğim interneti, bir save tuşuyla milyon kişinin ulaşabileceği bir ortam. Tamam gerçeklere gelelim milyon kişi okumaz biliyorum ama ünlü bir düşünürün dediği gibi “dünya kadar mal lover’ım olacağına fındık kadar follower’ım olsun” *

Hadi size merhaba ve elveda sana drama!


zerae